- Baba! Çok düşünceli görünüyorsun. Babaannemin yanından döndüğünde genelde daha iyi görürdüm seni. Kötü bir şey mi oldu?
- Annemin zihnini yapay zekaya aktarmak bir hata mıydı diye düşündüm ilk defa bugün.
- Bu bence her zaman var olacak bir şüphe. Seni bunca zaman sonra rahatsız eden şey nedir?
- Bir gün gelecek büyük ihtimalle sen de benim zihnimi yapay zekalı bir robota aktaracaksın. Sorduğun bir soruya duymaktan hoşlanmayacağın bir cevap alabilirsin.
- O benim sorunum. Sen şimdiden bunun için kendini sıkma bence. Sen nasıl karar vermiştin babaannemin zihnini öldükten sonra yapay zekaya aktarmaya?
- Şu anda nasıl bir sistem işliyor, sen beni yatırdığında nasıl bir uygulama yapılır bilmiyorum ama madem sordun ben sana benim zamanımdaki sistemi anlatayım.
2025 yılıydı. Yapay zeka o zamanlar yeni yeni hayatımıza girmeye başlamıştı. “İşimizi elimizden alacak, gün gelecek kontrolden çıkacak ve çok ağır sonuçları olacak, Dünyayı ele geçirecek,” diye tartışmalar bir kaç yıl daha sürdükten sonra yapay zeka zamanla hayatımızın bir parçası oldu. Her gün yeni bir gelişme yaşanıyordu. İnsanlar yapay zekayı en iyi şekilde kullanıp bunu bir avantaja ve paraya dönüştürmek için birbirleri ile yarışıyorlardı. Müzikte, sinemada, resimde ve daha bir çok alanda yaygınlaşıp, sonrasında fikirlerin kısırlaşmaya başladığı bir dönemde; birisi o ana kadar kimsenin aklına gelmeyen bir ihtiyacı fark etti ve yapay zekayı maneviyata hizmet edecek bir girişime dönüştürdü. Sonrasını biliyorsun, sana öncesinden bahsedeyim.
Siz gençler şimdi iletişiminizi neredeyse tamamen teknolojik olarak yapıyorsunuz. Eskiden bizler ailece oturur, sohbet eder ve büyüklerimizin bize anlattığı anıları dinlerdik. Dedeler, nineler, torun sahibi olmanın nasıl güzel bir duygu olduğundan bahseder, anne ve babalar da çocuklarına; birbirleri ile nasıl tanıştıklarını, bizlerin dünyaya geldikten sonra yaşadıkları heyecanları, sevinçleri; bazen de yaşanan üzücü olayları en detaylı şekilde ilk günkü heyecanla anlatırlardı. Gençler küçükken bu anıları merakla ve ilgiyle dinler ama yaşları büyüdükçe bunları dinlemekten artık sıkılır olurlardı. Hatta bazı anıları duymak bile istemez; bunlardan utanır, anlatılmasından da haz etmezlerdi. İnsan büyüdükçe huyu suyu değişiyor tabi. Sevdiklerin yanındayken onlara naz ve kapris yapmak kolaydır ama ölüp de bu dünyadan göçtüklerinde içini bir pişmanlık kaplar, “ah keşke yaşasalar da; sabaha kadar altımı nasıl ıslatırdım, ilk kız arkadaşım kimdi, annemle babam nasıl tanıştı, babam annemi dedemlerden nasıl istedi?” gibi sorular, sadece o göçüp gidenlerin bileceği detaylar, onlarla birlikte toprak olurdu. Sen de onlarla daha fazla sohbet etmediğine, anlattıklarını daha dikkatli dinlemediğine, sorulması gereken yüzlerce soruyu sormadığına pişman olurdun.
İşte bu firma tam da bu ihtiyaca hizmet etmek amacı ile bir sistem kurdu. Diyelim annen, baban iyice yaşlandı. Hatta artık hafızaları eskisi gibi çalışmamaya başladı. Bu duruma düştüklerinde ya da düşmelerinden kısa bir süre onları bu tesise yatırmaya götürüyordun. Böylelikle onları bir odaya alıyor, gerekli sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra artık sıra onları dinlemeye ve anlatacakları anıları kaydetme faslına geliyordu. Senin yıllardır dinlemekten bıktığın, ezbere bildiğini sandığın anılar annen ya da baban tarafından bir kez de bu uzmanlara anlatılıyor ve tüm bu seanslar bir ses cihazına kaydediliyordu. Senin bile aklına gelmeyecek veya sormaya tenezzül etmeyeceğin ama bir gün hiç yok yere aklına gelip de cevabını merak edeceğin soruları, onlar zamanla kazandıkları tecrübe ile en detayına kadar sevdiklerinden öğreniyorlardı. Sevdiğin birisi öldüğünde onun en çok özlediğin şeylerinden biri onun eşsiz sesidir. İşte tesisi ziyaret edip de sormak istediğin soruların cevaplarını sanki o sevdiğin insan hiç ölmemiş gibi onun sesinden dinleyebiliyor, yapay zeka sayesinde onunla sohbet edebiliyorsun. Bu ekonomik bir paketin içeriği. Bir de, bütçene göre daha maliyetli olan; üç boyutlu bir kopyasının hazırlanması var. Bu sadece baş kısmından oluşuyor yani onun bir büstünü yapıyorlar. Sevdiğin insan bu dünyadan göçmeden önce onun yüzünün kalıbını çıkartıp bunu tüm yüz kasları ile senkronize çalışan bir robotun üstüne kaplıyorlar. Baktığın zaman saçları ile, ölmeden önceki derisine çok benzer silikondan yapılmış bir suratla, dudaklarının inceliği, gözlerinin rengi, kulakları ve burnu ile aynı şekilde kaybettiğin insan karşında duruyor. O yaşarken sormadığın ama öldükten sonra aklına gelen bir detayı şanslıysan bu yapay zekalı robotun kayıt arşivinden öğrenebiliyorsun. Plastik, silikon ve metalden oluşan bu robot annen gibi kokmuyor belki ama en azından özlediğinde konuşup sanki hala hayattaymış gibi sohbet edebiliyorsun. Annenin anılarının neredeyse tamamına sahip bu yapay zekalı robot tabii ki internet üzerinden bağlı bir yazılım sistemine sahip olduğu için sadece yaşanmış anı bilgilerine değil, internette var olan tüm bilgiler üzerinden de senin sorularına cevap verebiliyor. Mesela benim annem maalesef cahildi. Babası onu okutmamış. Ama bu yapay zekalı annem bir profesörden daha fazla bilgiye sahip. Eğer sorarsan annenin ağzından evrim teorisi, kuantum fiziği, kara delikler, insanoğlunun bugüne kadar evrenle ilgili sahip olduğu tüm bilgileri dinleyebilirsin. Tabii başlarda bunu yapmak ilginç olsa da zamanla anlamsızlaşıyor.
Bana: “neden bugün bu kadar düşünceli döndün tesisten?” diye sormuştun ya. Uzun bir süredir annemin yanına gidip onunla sohbet ediyorum. Nedense ona bugün farklı bir soru sormak geldi içimden. Bana bugüne kadar söylemediğin bir şey anlat dedim. O da bana benim bir evlatlık olduğumu söyledi. Şok oldum. Acaba bunu trajik bir Türk filminin sonundan mı alıp söyledi yoksa gerçeği mi söyledi bilmiyorum. Öğrenmek de istemiyorum. Dediği doğruysa belki öz annemin de kim olduğunu biliyordur. Acaba onun zihnindeki anılar da yapay zekaya aktarılmış mıdır? Dediği doğruysa gitsem öz annemi bulsam; bugüne kadar hiç bilmediğim yeni şeyler anlatacak bana. Yeni anılar duymak ve öğrenmek için artık çok yorgun ve yaşlıyım. Belki bir kısmı yalan da olsa bugüne kadar güzel bir hayat yaşadım. Üvey annem de olsa çok küçük yaşlarımdan itibaren hatırladığım fedakarlıklarını bana gösterdiği eşsiz sevgiyi göz ardı edemem. “Önemli olan doğurmak değil” derler ya; öz de olsa yapay da olsa sonsuza kadar –en azından ben ölene kadar– benim annem o tesisteki silikonla kaplanmış robot kadın. Yaşarken onu mis gibi kokan saçları ile, pırıl pırıl bakan sevgi dolu gözleri ile nasıl seviyorsam; şu anki robot hali ile de… buram buram plastik kokan dış kaplamasıyla… yüzünün hareket etmesini sağlayan piston ve vidalarıyla… en azından bir kısmının doğru olduğuna yaşayarak şahit olduğum; anılarımı anlatan içindeki yazılımla… düğmesine basıp kapatmadan önce bana evladı gibi bakmaya çalışan yapay gözleri ile… buraya gelmeden önce son güncellemesini yüklediğim yapay zekalı annemi hala çok seviyorum. Sen de gün gelir beni bir tesise yatırırsan o sistem sana ne söylerse söylesin, seni çok sevdiğimi bil!
Diğer yazılara göz atmak için tıklayın
Öykü yarışması dendiğinde aklıma ilk siz gelmiştiniz… Yanılmamışım, tebrikler! Konuya gelecek olursak; herkesin her şeye ve herkese bir şekilde erişebildiği dünyamızda annemin zihnini bu şekilde kaydetmek istemezdim, istesem bile o her şeyini anlatmazdı muhtemelen. Paramla rezil olurdum kısaca. Çoğu insanın da böyle bakacağını düşünüyorum az çok. Birkaç anı ve kopyalanmış ses kimseyi tatmin etmeye yetmez gibi geliyor. O görevlilere bana anlattığı samimiyetle anlatmayacak, anlatmak istemeyecek hem. Ama bilemiyorum, o gün geldiğinde bu teknoloji de gelişmiş olduğu bir evrense olursak annemden de öte bunu kendi çocuğuma bir çeşit gereklilik olarak aktarmak için deneyebilirim belki. Günümüzde bir yaşlı olsaydım ve çocuğum bana böyle bir şey yapsaydı ise muhtemelen ona bir şaka bırakır, anılarımı anlatırken üvey olduğunu söylerdim. Geri kafalılığım sağ olsun, ben ölmeden ölümümü tasarlayan birine az bile bence, derdim…
Mertkan Bey yazınız çok hoşuma gitti. Emeğinize sağlık.