Mokita Sosyal

Yazacak ne var, ne yazmak istiyorum?“Yeter lan!” dediğinizi duyar gibiyim. “Sus lan artık!” dediğinizi duyar gibiyim. Ya da bunları değil de, kitabı bu sayfalara gelmeden yaktığınıza eminim. Veya çöpe attığınıza eminim. Ya da hiç okumadan öylece köşede tuttuğunuza eminim. Bir de sizin ölmeniz gerektiğine eminim. Beyninizin yıkanması gerektiğine eminim. Sizin terörist olmanız gerektiğine eminim. Bu ülke için veya sokaktaki bir karınca için, kimin için olduğuna emin değilim, ama bir terörist olmanız gerektiğine dair çok emin düşüncelerim var.Silahsız teröristler, sizi… Sizlerin öldürmek istedikleriniz daima zihninizdeki boş bir senaryo olacak. Ekmek bıçağı ile yapılacak çokça cinayet var. Kesilecek çokça boyun ve bilek. Bir bıçak, kestiğiniz şeye göre körelme hızı çokça değişir. Ama bir insan etini keserseniz, muhtemelen yüzüncü insandan sonra bıçak körelmiş olur ve tekrar bilemeniz gerekir. Üzgünüm, kurbanlar, her kişi başına yeniden bilenmiş bir bıçak olmayacak. O yüzden ilk ölen olmak için yalvarın. Çünkü sizler bu dünyada ne kadar fazla kalırsanız, boğazınıza dayanacak bıçak o kadar körelmiş olacak. O kadar zor olacak ki ölümünüz, şok bile geçiremeyeceksiniz. Siz yaşadıkça bıçak köreliyor ve daha acı verici hale geliyor. Fırsat varken bitirin bu işi. Daha fazla acı çekmeden, daha fazla yorulmadan, boş umutlara kapılmadan.
Arda’ya bağırdım, yolda yürürken:“Kendini geliştirmek mastürbasyondur!”Küfürler ediyordu bana veya başka bir şey söylüyordu. Benimle ilgili bir şeyler diyordu, ama ne? Bunu düşünmem kısa sürmüştü, çünkü aklımda olan tek şeyi söylemeye devam etmek istiyordum.“Kendini geliştirmek mastürbasyondur!”Bir şeyler diyordu. Ben ise net bir şey söylüyordum:“Kendini geliştirmek mastürbasyondur!”Şimdi fark ettim ki gülüyormuş. Meğer benim söylediğim şeyin bir şaka olduğunu sanmış ya da ben öyle anladım. Genel olarak sürekli bir şekilde sikinin boyutunun arttığını söyleyip yarraklı kürekli şakalar yapan birine, “Kendini geliştirmek mastürbasyondur,” dersem, o da bunu çok farklı şekilde anlayacaktır tabii.Hayatımın sonuna kadar söyleyebilirdim, ama bu sefer internet üzerine yazıp açıklamasını gösterecektim.“Ne yani, bütün hayatım bir hiç mi?” dedi.Evet, Arda, bütün hayatın bir hiç. Benim hayatım bir hiç. Yanımızda yürüyen Burak’ın hayatı bir hiç. Şu Moda Cafe’de sürekli ikimizi kesen, daha doğrusu sadece seni kesen güzel kızın hayatı tamamen bir hiç. Senin annen ve babanın da hayatı bir hiç. Hatta sahip olduğunu sandığın, ama sana sahip olan şeyler de gerçek değil. Sana sahip olmaları için var olmaları gerekir, ama onlar da bir hiç. Ama emin ol, sana sahipler. Kaslı kolların sana sahipler. Cebindeki pahalı telefonun sana sahip. Üniversite puanın sana sahip. Ve bunların hiçbirinin değeri olmadığını bildiğin halde, onların sana hükmetmesine izin veriyorsun. Elindekileri sıkıca tuttuğun için daima parmaklarının arasından kaçırıyorsun. Bunu sana keşke anlatabilseydim. Sonuçta sanatçı değilim ki, karmaşık bir şeyi sana kolay bir şekilde açıklayayım. Sadece aydınlanma yaşamanı istiyorum. Sadece cebindeki paranın bir değeri olmadığını söylemeye çalışıyorum. Ama beni anlamamakta ısrar ediyorsun. Bunu senin için suçlayamam. Sonuçta, 18 yıldır üzerine yaşadığımız bu dünyada çok şey hissettik. Hatta çok umut ettik. Bunların hepsinin boş olduğunu anlamak koyuyor tabii insana. Hem de çok sert koyuyor.Emin ol, Arda, senden daha büyük hayallerim ve umutlarım vardı.Ama bunların bir hiç olduğu gerçeği ile senden daha önce tanıştım. O gerçek seninle de tanışmak istiyor. Elini uzatıyor, ama sen yüzüne bile bakmıyorsun. Oysa o gerçek seni kurtaracak. Yüzün gülmeyecek, ama yine de iğrenç yalanların arasında yapmacıktan gülmeyeceksin. Yüzün gerçekten gülmediği için gülmeyecek. Sana iyi gelen bir şey olmadığı için gülmeyecek. Sana sahip olan ilaçlarını içmediğin zaman yüzün gülmeyi bırakacak. Ama acı dolu bir gülümseme olabilir.Her şey boşunaymış.Evet, boşuna, Arda. Her şey boşuna.Ve beni bir daha Cihan diye çağırma, amına koyayım, benim adım Cihan değil.
Kendime söz vermiştim oysa ki. Bir dahakine deftere yazacağıma ve uzun süre sonra yazacağıma dair söz vermiştim. Ağzımdan böyle bir söz çıkmamıştı; aslında içimden de söylememiştim bunları. Sadece uzun bir süre yazmayacağımı düşünmüştüm ve yazacaksam da bir kağıt üzerine yazacağımı hayal etmiştim. Yazdığım çoğu yazıyı “bir gün birileri okuyacak” diye umut ederek yazdım. Hatta okumaları için, insanların kapılarının önüne kendi ellerimle bastırdığım kitabı bir zarf içinde koyup oradan uzaklaşacaktım. Yazarın “para ödemeden okumanızı istediği” bir kitaptı benim yazılarım.Ancak bir o kadar da kötü yazılmış yazılardı: Noktalama işaretleri saçma sapan yerlerdeydi ve konu bir türlü anlaşılmıyordu; anlaşılsa bile sürekli kendini tekrar ediyordu. Kendimi öyle kaptırmışım ki yazı yazmaya; her günün sonunda telefonumdaki not defterini açıp yazılar yazıyordum, hayatımda kayda değer bir şeyler başarmış gibi. Ara sıra o yazılara bakıyorum da kendimden çok iğreniyorum; hatta yazdıklarımdan korktuğum bile oluyor. Bir de bu yazıların devamını yazacakmışım — aman ne kötü bir şey bu.
Şimdi bunlar için endişelenmeli miyim bilmiyorum, çünkü bu yazıları yazmaya geldim ve yazmak istediğim birkaç şey var; sizin okumanızı istediğim birkaç şey var.

Burada saygıyı bırakıp direkt olarak “Sen” mi demeliyim, yoksa isminle mi hitap etmeliyim sana?
Çağrı
Öğretmenim, neredeyse bir haftadır savaş verdiğim hastalık mağlup oldu olacak ki tatlı bir yorgunluk çöktü gecenin ortasında. Kullandığım ilaçlar sonucu vücudumda farklı şeyler olduğunu ben de biliyordum, ama bu kadarına etki edeceklerine emin değildim.
Sanki yavaşça ölüyor ve hiç farkına varmıyordum. Normalde uyumadan önce çoğunlukla başım ağrır veya düşünceler beni uyutmaz; hiç bir şey düşünmeden uyumayı hayal ettim ama o zaman bile düşünmek gerekiyordu. Bir an için bunun olabileceğini düşünmek bile, düşünmeyi gerektirdiği için kendimi bildim bileli uykularımda asla rahat olamadım. Kendimi bildim bileli vücudum, benliğimden ne zaman ayrı hareket edip bütün sistemleri kapatsa işte o zaman uyudum; ama uyandığımda daha da yorgundum. Çok enerjiktim belki de, bilmiyorum. Ve bir yandan da bilememek ile geçti hayatım. Neden rahat uyuyamadığımı bilseydim, aslında belki de rahat uyuyabilirdim. Tekrar fark ettim ki güzel cümleler kurmak için çoksaçmalıyordum.
İşte o uykuya daldığım vakit çok kısa bir rüya gördüm. Ne olduğunu tam olarak anlamasam da gülüyordum; gözlerim tamamen kırışıyor, ağzımdan iğrenç ama kesinlikle samimi bir kahkaha çıkıyordu. Belimin ağrısı rüyalarımda değildi. Üstümde bir yorgunluk vardı ve bütün vücudumu sarmıştı; özellikle de sürekli ama sürekli düşünen beynimi susturmuştu.
Karanlık bile kendi renginde kaybolmuştu.
Dinlediğim şeyler yok olmuştu.
Kalbim durmadı.
Bir an için öte tarafa gidip gelmedim.
Ama nasıl olduysa bu tarafta oldu her şey ve tekrar etmesi için her şeyimi verirdim; monotonlaşmaması için gidip her şeyi verirdim.
Ve yine saçma cümleler.
Ben aslında, herkesten mi nefret ettim galiba? Her şeyden.
Küçükken yazdım, çizdim.Şimdi de yazıyorum,bir şeyler çiziyorum.
Kitap okumanın verdiği zevk ile hayatımı biraz daha devam ettiriyorum; ben ortadan tamamen kaybolana kadar.Ve yine saçmaladığımı fark ediyorum metnin sonuna doğru.Baş ağrılarım beni tekrar bulmadan önce, hâlâ daha tatlı yorgunluğa sahip olduğum vakitte beni yatağa yatıracağım.Bu hayatta benim için üzülecek birkaç insan vardır: Annem olur, babam olur, kardeşim olur. Onlar bile bir gün beni unuturlar.Sorun değil.Bana hatırlarda kalmak yakışmaz.
Yapabiliyorsanız, ben yaşarken unutun beni. Çünkü ben kimseyi unutamam.
Yatağımı mı toplayayım? Neden ki? Zaten tekrar darma duman olacak; gece vakti yorganın içinde sağa ve sola döneceğim ve tekrar bozulacak. Mısır Piramitleri tamamlandığı vakit yıkılsaydı tekrar mı inşa edilecekti? Yatağımı toplamam beni iyi hissettirmeyecek; hiçbir düzen beni iyi hissettirmeyecek. Hayatımda attığım her adımda ayaklarımın düz taban olduğunu hatırlayacağım ve belime giden ağrıdan dolayı bu hayatın yaşanılmayacak bir yer olduğunu tekrar hatırlayacağım. Sen gelmiş bana, “Yatağını topla, çok daha iyi hissedeceksin.” diyorsun. Ben bir gün dağılmış beynimi ve onu güvende tutan kafa tasını, azıcık da olsa gideri olan suratımı toparlarsam yatağımı da toplarım belki. Ama o zaman bile küçük bir başlangıç olarak nitelendiremezdim yaptığımı.
İnsanlık meselelerini millet meselesine indirgeyemediğim sürece umursamıyorum, lanet olsun dostum çok havalıyım
heart
1 kişi
Depremi hisseden herkese geçmiş olsun:)
heart
5 kişi
birkaç dakika önce müthiş bir ‘öfke tuzağı’na kurban gittim ve bu öfkemi mokitaya kustum. neyse siliyorum olur öyle şeyler
heart
2 kişi
Bazen bir şeyi tanımlamaya ve bu tanımı yazıya aktarmaya çalışacağım zaman (edebi bir yazı değil + kendime) yapay zekadan yardım alıyorum. Ona tanımımda bir çelişki ya da tanımımın kapsayıcılığında bir eksik olup olmadığını soruyorum. O bazen görevini yapıp susuyor, bazen ise haddini aşıp cümlemi daha iyi bir hale getirmeye çalışıyor. Ona göre daha akışkan olan biçimini falan sunuyor. Onu inceliyorum, karşılaştırıyorum, kafasını anlamaya ve benle farkını saptamaya çalışıyorum. Asla not defterime geçirmiyorum, orası ayrı. O bana bunu sunduğu andan itibaren, düşündüğünün aksine, o cümle dünya üzerinde sahiplenebileceğim son şey falan oluyor. Hatta ondan etkilenebileceğimi düşündüğümden kendi ifademin biçimine bir daha dokunmuyorum bile. Bir yandan da bu estetiği bir şekilde zihnime almış olmamın bundan sonraki tanımlarıma vereceği zararı düşünüyorum. O da beni bir şekilde yapay zekayla yaptığım alışveriş ile bir insanla yaptığım alışveriş ve bana olan etkileri arasındaki farklılık üzerine düşünmeye itiyor. En son üretimlerimin bana ne kadar ait olduğunda yani “bana ait bir yargım var mı” ile karşı karşıya kalıyorum ve bu yazıyı da bir daha üzerinde oynamamak üzere paylaşıyorum.
heart
7 kişi
Marx hocam Ayn randçı çıktı şah mat marksistler
heart
4 kişi