Ben Fahişe miyim?

Ben Fahişe miyim?

Yazar: Cenker Ekiztaş ·
6 Eylül 2025

Bu bir ağıt değildir

Kendimden önce başkasını düşünmeliyim, çünkü ben olmayanlar kendilerini önemsiz hissedebilir. Sonuçta dünya bana ait değil, görmem gereken çok manzara var. İçine sıkıştırılmam gereken fotoğraf kareleri ve susmam gereken gürültüler… Hem de başkalarına ait olan.

Hayatım önemsiz, kaldı ki çok fazla zamanım da kalmadı, altmış beşimde emekliyim. Ama ya ellimde ölürsem aynaya bir defa bakamadan? Gerçi devlet yalan söyleyecek değil ya? Hem şair de demiş otuz beş yolun yarısı diye. 65 devlet, Artı beş torun tombalak.

Kurallar yalancı değildir. Çünkü koyanlar tarafından özgünce ve profesyonelce düşünülmüş yalan ve doğru tanımları üzerine kurulur. Ya onlar da yalancıysa? Başkaları için yaşamak ve sevmek kendimi acısız bir intihar biçimiyse? Hayat bir kumardan çok, ok, yay ve hedef arasındaki ilişkiye benziyorsa eğer? Kendi sorularım önemsiz, ufkumu genişletmeliyim… Başkası sorsun!

Bu Yüzden!

Kendimden önce başkasını düşünmeliyim. Çünkü ben olmayanlar kendilerini düşünemeyecek kadar meşgul. Kurmaları gereken bir gelecekleri ve gerçekleşmek zorunda olan saf hayalleri var. Aşık olmaları lazım, canı sıkıldığında rafa kaldıracakları taş bebeklere. Cinsellik önemli. Zaten atalarımız da aynı kadını birden fazla erkek düzmesin diye toprağa tohum vurmuş, ineğin etini pişirmiş. Maksat hastalık çoğalmasın. Peki ya doğuştan hasta olanlar? Toplumun kendine benzetemediği tipler yani. Kafası karışık olanlar falan. Onlar için de yeni bir devrime mi ihtiyaç var, yeni bir düzen mi gerekiyor yeni hasta tanımları için. Yeni makineler, yeni yöntemler, yeni hayaller, gıcır gıcır buhranlar ve benden önce umursanmak üzere peydahlanan yeni “başkası”lar. Biliyorum, farkındayım. Varlığıma maruz kaldığın için ana karakterin sen olduğunu, problem yok! Sorgulamıyorum.

Kendimden önce başkalarını düşünmeliyim. Çünkü vizitemin karşılığı bu. Zaten bireycilik de çürütüldü. Pratikte karşılığı yok. En azından felsefede, siyasette, sosyolojide, psikolojide ve kahvehanelerde tartışılmıyor. Daha önemli problemler var, dilsiz şeytanların fısıltılı haykırışlarına mikrofon tutmak, ölü yiyicilerin karınlarını doyurmak, elmas madenlerine avize taşı fırlatmak gibi. Üzüm üzüme baka baka kararıyor sonuçta ama dışarı bırakılan üzüm ne şarap ne de sirkeye dönüşüyor. Usulca çürüyor sadece. kim bilir belki kendinden önce başkasını düşünmediği içindir veya uğruna kararacak üzüm görememiştir. Zaten şarabın kafası da pek iyi değil, arzulanan cevabın uğultusunu beyninde yankılandırmak kadar. Artık savaşlar da bir garip, öldürmek kınanan, ölmekse şerefli bir eylem. Doğrusu ölmek sorun değil, doğal döngü sonuçta. Ama ölenlerin birbirlerine benzeyenler başkasılar olması? Bu da mı tesadüf? Yoksa gizli bir oto-soykırım mı? Doğal seçilim diyorlar buna da. Peki balık hikayesindeki büyük balık, küçük balığın mükemmel eseri değil mi? Öyleyse yamyamlık doğal bir süreç, doğa çok acımasız onu sömürmemize bile izin vermiyor.

Sorun yok başta da söyledim! Kendinden önce başkalarını düşünmek ulvi, vatani ve yüce bir eylemdir! Kabul ediyorum… her zaman ve hiçbir şekilde başkalarının düşüneceği başkası olamayabilirsin ama sonuçta kendini düşünme cüretini gösterecek alçaklıkta boğulacak ve buna rağmen nefes almaya devam edecek kadar yozlaşmış olmayacaksın. Yozlaşma tehlikelidir, çürümek mide bulandırır, özellikle de şarap olmaya en yakın üzüm tanesi sensen. Çürümenin bir parçası olduğunun farkındalığı, çürümekten daha aşağılıktır, çünkü katilin asma değil, baktığın üzümlerdir. Onlar için durum daha vahim… asmayı iyi toprağa ekmemişler, kökler tutunamıyor. Vicdan masturbasyonu idealist faişeleri de işsiz bıraktı. Batacak bir bataklık daha! Hem idealist fahişeler, insan ayırt etmez onlar için herkes eşit olmalıdır, kendilerini başkalarından daha eşit görenler de eşittir. Herkes eşit derecede başkalarından üstündür ve herkes avize taşlarıyla dolu madenin tek elmasıdır! Herkes özeldir, keşfedilmeyi bekleyen nadide kara parçalarıdır. Ten renginiz, saçınızın uzunluğu ve ceset estetiğiniz kişiden kişiye göre değişir. Gerekirse kendinizi beğendirmek için çekici kıyafetler giyin. İdealist olmak önemlidir, başkalarının önemli işleri var. bedel ödemelisiniz, borç bataklığındayız. Zaten sanayi devrimine de yetişemedik. Arz talep dengesi neticede. Sanayileşmeye talep yoktu.

Üretim zeki toplumların işidir, aryan soyluların falan. Onlar fahişelerini başka ülkelerden sipariş ederler. Bazı toplumlar ise yamyamlığı yasaklamıştır ancak en çok da onlarda meşrudur. Çünkü kültürleşmiştir. Hırsızlık kötüdür ancak yakalanmadığın zaman tanımı yapılamaz çünkü iftira etik değildir, dolayısıyla şüphe şeytan vesvesesidir. Zaten felsefe de batının en köklü oyunu, biz rahatımızı bozalım diye kurulmuş. Cinayetler, kıyımlar ve yalanması için bırakılmış kırıntılar epi topu oynanan bir iki oyun ama garip değil mi? Oyuncusu olmadığımız bir oyunun piyonu olma saplantısı sonuçta her piyon potansiyel vezirdir ama her vezir potansiyel kral olamaz peki ya krallar

Onlar fiyatsızdır, piyonun ödemesi gereken bedelleri listeler komik olan bazan piyonlar da kendini kral zanneder ve ödeyecek bedeli kalmayanlara yeni bedeller yaratırlar ve asıl fahişeler de başkasılardır.

Şimdi Diyeceksiniz ki biz fahişe değiliz.

Peki ben neyim o zaman?

Cenker Ekiztaş

Cenker Ekiztaş

Ben Cenker...

31 Mart 2025 · 0 yorum Zamanın Gözünden

Karanlığın şefkatli kollarına bırakmıştı kendini dünya, sağ omzuna yaslanmış, derin uykudaydı. O ise, uykunun en kırılgan anında yavaşça yokladı cebini. Parmakları arasında kaybolan, solgun hatıra gibi duran boz kesesi, geçmişin küllerini taşıyor gibiydi. Karşısında alevleri sönmeye yüz tutmuş şöminede yanıp sönen kor, kalbindeki kararsızlığı yansıtıyordu sanki. O, korların dansına dudaklarından dökülen sessiz şarkıyla eşlik ediyordu. […]

Yorumlar (0)