Diken ve Gök

Diken ve Gök

Yazar: Barış ŞENGÜN ·
7 Mayıs 2025
Diken ve Gök – Hazırlamakta olduğum lovecraftvari/kozmik korku romanı fikrinin giriş veya birinci bölümü tarzı bir çalışma. İyi okumalar.

Dünyanın her bir yanında devasa omurgalar ortaya çıkalı altı ay geçti. Bir anda belirdiler. Benim ilk karşılaşmam ise neredeyse ölümcül oluyordu. O gün, ev arkadaşım Mert için birlikte bir partiye gidecektik. Mert ise hoşlandığı kızı görmek için gitmek istiyordu.

“Ortamda sen varken daha rahat oluyorum Berke ya, biliyorsun.”

Arkadaşının ilgilendiği biri için sorumluluk alman gereken durumları sevmem ama Mert’i severim, bu yüzden gittim.

Parti Urla’da bir evdeydi ve aslında haftasonu orada kalacaktık. Planların bozulmasıyla beraber apar topar kapı dışarı edildik, eve nasıl döneceğimizin gerginliğini yaşadık, ama bu uzun sürmedi. Mert’in bölümden bir tanıdığı arabayla dönecekti ve bizi de eve bırakmayı teklif etti.

Hava epey soğuktu, bu yüzden arabanın içinde montumun fermuarını çekip büzülmüş bir şekilde oturuyordum. Yanımda oturan Mert ise üzücü bir şeyler anlatıyordu. Çok net hatırlamıyorum ama muhtemelen kızla alakalı bir şeylerdi. Net hatırladığım kısım, arabanın ani fren yapmasıyla başlıyor.

“İsmail, noldu lan?”

Merakla önümüzde ne olduğuna baktım; sadece bir beyazlık seçebiliyordum. İsmail hiçbir şey söylemeden, anahtarı üzerinde bıraktığı arabadan hızla çıktı. Mert ve ben de arkasından çıktık.

Şu an çok alışmış olduğum bu şeyi ilk defa gördüğümde epey korkmuştum. İsmail ve Mert, topraktan göğe doğru uzanan o devasa omurganın karşısında donakalmış duruyorlardı. Genişliği yaklaşık iki üç insanın sığabileceği kadardı, tabii bu hesabı o an yapamıyordum. O anda tek düşünebildiğim bunun ne olduğu ve neden burada olduğuydu. Bilmemek beni o kadar rahatsız etmiş ve korkutmuştu ki aniden yere kustum. Kusmam bittikten sonra ellerim hızla belime yöneldi. Belim aşırı kaşınıyordu. Ellerimi durduramadım, hafif yara yapacak kadar kaşıdım. İsmail ve Mert bir süre sonra kendilerine geldiler ve arabaya geri bindik.

Omurganın yanından geçip yolumuza devam ettik. Uzaklaştıkça belimin kaşınması geçti ve rahatladım. Yol boyunca aksiyon eksik olmadı tabi ki, telefonlarımızı bir an bile bırakmadık. Sürekli yeni gönderiler görüyorduk, herkes kendi denk geldiği omurgaları paylaşıyordu. Üzerine hipotezler üretilmeye başlanmıştı bile.

O günden bugüne altı ay geçti ve bu omurgalar hakkında pek bir şey öğrenemedik. Hiçbir şekilde yıkılmıyorlar, kamera kayıtlarına göre bir anda öylece var olmuşlar. Ortaya çıktıkları yerlerdeki yapılar yıkılmış ve insanlar kaybolmuş. Bunlar dışında bildiğimiz hiçbir şey kesin değil.

Belirli aralıklarla bir şekilde etraflarındaki insanları kendilerine çekiyorlar. Bu altı aydır devam ediyor. Bugün de dahil.

Uyanmamın hemen ardından yatağımın yanındaki camdan dışarı baktığımda hemen bir tanesini görebiliyorum. Apartmanın altındaki büfede kahvaltı olarak Ayvalık tostu yuvarlama hayalleriyle uyuduğum için hızlı olmam gerekiyor; o yüzden çok üzerinde durmadan yatağımdan kalkıyor ve hazırlanıyorum.

Büfenin kaldırım üstündeki sandalyesinde oturmuş çayımı içerken belim tekrar kaşınmaya başlıyor. Bu sefer nedenini biliyorum ama. Benim omurgam yamuk; skolyozum var ve internette skolyozu olan herkesin omurgaların yakınına geldiğinde belinde kaşınma hissettiğinden bahsettiğini okudum. Çok tuhaf bir şey ama gerçek. Eğer düz değilseniz sizi sevmiyorlar.

Karşılığında ise herkesin belirli aralıklarla omurgalara karşı kapıldığı o hipnozvari durumu yaşamıyorsunuz. En azından ben hiç yaşamadım. Bizim sokakta sadece bir tane olmasına rağmen sabah işe veya okula gitmek zorunda olan insanlara epey zorluk çıkarıyor. Metroya binmek için yürürken bazen onları izliyorum. Epey korkutucu olabiliyor; bazıları omurgaya tırmanmaya çalışıyor. Omurların köşesi oldukça keskin, çıkmaya çalışırken elleriyle orayı tutuyorlar ve kendilerine zarar veriyorlar. O durumdayken umurlarında bile olmuyor.

Bu kendinden geçmişliği izlemek ve neyin buna sebep olduğunu bilememek beni hem korkutuyor hem de çıldırtıyor. İlk aylarda bunu düşünmekten olduğum yerde kusardım, artık kendime hâkim olabiliyorum.

Yola kusmadan metroya biniyorum.

Diğer Edebiyat Yazıları İçin TIkla

Diken ve Gök


Barış ŞENGÜN

Barış ŞENGÜN

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı son sınıf öğrencisiyim, sinema ve edebiyata derinden bağlıyım.

31 Mart 2025 · 3 yorum İmaro’yu Asmışlar

[dropcap type=”letter”] M [/dropcap]akarna yapmaya geçmişim mutfağa; bol tuzlu, bol körili, kırık; kesinlikle yoğurtla. Ağzıma alırken dudaklarımla süzüyorum, acısı porselende kalsın, yoğurdu da yanında. Hava ayrı bir kasvetli bugün, İmaro’yu asmışlar. Balkona çıkmaya çekiniyorum, bir yerlerde tetikçiler var. Tabii gizlenen tetikçiler değil İmaro’yu asanlar. Özünde kötü çocuktu, okul bahçesine havuz yaptırma vaadiyle sınıf sınıf dolaşarak […]

Yazar: Sude Türk

Yorumlar (1)