Ruhşen Doğan Nar’ın Ceket Giymiş Bir Hıyar kitabı, ilk bakışta absürdlüğüyle okuru gülümsetiyor. Kapaktaki imge, gündelik nesnelerin alışılmadık biçimde yan yana getirilmesinin yarattığı garipliği düşündürüyor. Bu absürd mizah, yalnızca eğlendirmeye yönelik bir estetik tercih olarak okunamaz. Aynı zamanda çağdaş dünyanın tuhaf mantığını açığa çıkaran bir strateji sunuyor. Nar’ın dili, toplumsal gerçekliği parodiye yatırarak ifşa eden bir kurgu inşa ediyor.
Michel Foucault’nun söylem teorisi, kitabı çözümlemek için elverişli bir zemin oluşturuyor. Foucault, söylemin yalnızca hakikati ifade etmediğini, aynı zamanda özneyi kurduğunu belirtir. Ceket Giymiş Bir Hıyar, gündelik olanı absürd bir imgeye dönüştürerek okura yeni bir bakış açısı sunuyor. Reklam estetiğinin ve medyanın dilini taklit eden pasajlar, bireyleri belirli arzular etrafında yönlendiren çağdaş söylemleri hicvediyor. Nar’ın parodisi, bu normatif dilin maskesini düşürüyor.
Jean Baudrillard’ın tüketim toplumu çözümlemesi de burada önem kazanıyor. Baudrillard’a göre ürünler artık kullanım değerleri için değil, işaret ettikleri imajlar için tüketiliyor. Nar’ın hikâyelerinde nesneler, bir hıyar, bir ceket, bir tabela, işlevlerinden koparılıyor ve bu kopuş içinde yeni bir gösterge değerine bürünüyor. Coca-Cola’nın mutluluk satışı veya Apple’ın yaratıcılık mitiyle benzer bir mantık işliyor. Nar, tüketim kültürünün anlamsal şişkinliğini grotesk imgelerle görünür kılıyor.
Lacan’ın objet petit a kavramı, eserdeki arzunun yapısını açıklamak için işlevsel. Nar’ın karakterleri sürekli eksik olanı kovalıyor ve sıradan nesnelere olağanüstü anlamlar yüklüyor. Bir hıyarın ceket giymesi, arzunun saçmalığını gözler önüne seriyor. Nike’ın “Just Do It” sloganında bir ayakkabının eksik cesareti temsil etmesi gibi, Nar’ın nesneleri de doldurulamayacak bir boşluğun alegorisi haline geliyor. Mizahi ton, bu doyumsuzluğu görünür kılıyor ve gülünçleştiriyor.
Bourdieu’nun “distinction” kavramı, kitabın sınıfsal alt metnini okumak için uygun bir çerçeve sunuyor. Nar’ın öykülerinde yüksek kültür ile gündelik yaşam arasındaki sınırlar sürekli ihlal ediliyor. Ceket giymiş bir hıyar, statü sembollerinin keyfiliğini hatırlatıyor. Rolex saat reklamı zamanı ölçmekten çok prestiji gösteriyorsa, Nar’ın absürd karakterleri de sınıfsal kodların rastlantısallığını açığa çıkarıyor. Parodi, sosyal hiyerarşilerin kırılganlığını alaycı bir dille gözler önüne seriyor.
Peter Berger’in gündelik hayatın inşasına dair yaklaşımı da Nar’ın üslubuyla örtüşüyor. Gündelik pratikler, kahvaltı masası, iş çıkışı veya alışveriş, onun kaleminde tuhaf bir ritüele dönüşüyor. Berger’in belirttiği gibi toplum sürekli yeniden inşa edilen bir sahne sunuyor; Nar bu sahneyi absürd jestlerle bozuyor. Kahve içmek, Starbucks reklamlarında “kişisel an”a dönüştüğü gibi, Nar’ın metninde de basit bir eylem grotesk bir kimlik performansına evriliyor.
Dijital çağda reklam ve kimlik pazarlamasının etkileri, Nar’ın ironik üslubunda yankılanıyor. Sosyal medyanın “kişisel marka” söylemi, bireyi kendi hayatını bir reklam estetiğiyle kurgulamaya itiyor. Nar’ın absürd karakterleri, bu söylemin karikatürleşmiş hallerini temsil ediyor. Instagram’ın sponsorlu içeriklerinde hayat bir vitrine dönüşüyorsa, Nar’ın öykü kişilerinde varoluş bir mizahi vitrin performansına dönüşüyor.
Sonuç olarak Ceket Giymiş Bir Hıyar, yalnızca absürd mizah örneği sunmuyor. Kurduğu parodi evreniyle reklam kültürünü, tüketim toplumunu ve arzunun yapısını ifşa eden bir metin oluşturuyor. Coca-Cola’nın mutluluk vaadi, Apple’ın yaratıcılık miti, Nike’ın cesaret söylemi ve Rolex’in statü sembolizmi toplumsal düzeni yeniden üretirken, Nar’ın grotesk imgeleri bu düzenin kırılganlığını ortaya koyuyor. Eser, çağdaş Türk edebiyatında hem güldüren hem düşündüren, absürdlük aracılığıyla ideolojiyi teşhir eden özgün bir konumda duruyor.
Emeğinize sağlık Emre Bey.
Sağ olasın.