Ayın Görünmeyen Yüzü – Bir Yeraltı Bilim Kurgu Öyküsü

Ayın Görünmeyen Yüzü – Bir Yeraltı Bilim Kurgu Öyküsü

Yazar: Mesude Fert ·
20 Haziran 2025

                       
-Ayın Görünmeyen Yüzü-


‘’Dijital gözetim sistemlerinin sıradan hayatlara sızması üzerine, yeraltı diliyle yazılmış bir çağdaş bilimkurgu/distopya. Yapay zekânın sokak aralarına kadar sızdığı bir mahallede, sıradan insanların dijital izlerinden çıkarılan korkular, arzular ve suçlar üzerinden ilerleyen bir yeraltı bilimkurgu. Behind-the-Moon adlı sistem hem koruyucu hem sömürücü — tıpkı insanlar gibi.’’


İşbu metin yazılırken, hiçbir yapay zekaya zarar verilmemiştir (Umarım). 



-Bul diyorsam bulacaksın olum


-Bu bilgiye erişmek istediğinizi anlıyorum ama haleti ruhiyenizi analiz edince, bu bilgiye erişmenizin çok da sağlıklı bir fikir olduğunu düşünmüyorum. 


-Nedenmiş o? Söyle de kurtulalım. 


-Anladığım kadarıyla bu bilgi sizin için çok kıymetli. Umarım bulabilirsiniz ama dediğim gibi daha fazla yardımcı olamıyorum. Fakat isterseniz sizinle bir derin nefes çalışmalı yapalım. 


-Sen bana agresif mi demek istiyorsun lan düdük?


-Hislerinizi bir insan gibi tahlil edecek duygusal donanıma sahip değilim elbette, ama argo jargonunuzdan anladığım kadarıyla bana biraz öfkelendiniz. Size bir klasik müzik parçası önerebilirim miyim, Elton JohnRocket Man. Siz dinlerken dilerseniz bir yandan sanatçıdan ve parçanın hikayesinden bahsedebilirim. 


-Bana Mukaddes’in adresini ver. Mukaddes İstikbal hanımefendinin adresini senden rica ediyorum. Sana da azer bülbülden duygularım darmadağın şarkısını armağan ediyorum. 


Sadece bir arkadaşa bakıp çıkacaktı Sakin. Mahallenin esnafı, yıllarda bekleyen rutubetli ve gıcır çarşaf takımlarının yegâne prensi. Hayattan bir beklentisi olması gerektiğini bilmeyecek kadar öylesine yaşardı. Yer içer uyurdu, kış gelince petekleri açar, yazları burnu açık sandaletini giyip iklime ayak uydururdu. Bir gün o eksikliği fark etti, içgüdüsel olarak bu basit yaşamına eklemesi gereken bir detay. Kıvrımlı, hoş sohbet, nazenin, çorba kaynatmasını bilen bir detay. Nasıl olacaktı ki o işler? Mukaddes’i dükkânın önünden geçerken görünce hissetmişti bu eksikliği. Mukaddes gibi, adıyla müsemma bir eşe ihtiyacı vardı. Kadını yürürken gördüğü gibi bedeni lüzumlu tüm emirleri harekete geçirdi. Üreyecekti, üleşecekti ve ölecekti. Zamanı gelmişti. Kaldı ki bir kadınla beraber olmanın ne olduğunu çok merak ediyordu. Teknolojiyle tanışma fırsatı bulan neo-Zebercet. 


Takip etti Mukaddes’in nereye gittiğini. Çürük yeşil apartmanın giriş katındaki teyzesine gelmiş. Teyzeye mi söylemeli, Mukaddes’e mi açılmalı? Birkaç bardak çay içti beklerken, kadın evden çıkınca belki bir merhaba derdi. Baktı kadın oralı olmadı, teyzenin gidip bir elini öperdi. Güzel bir paket yapardı, baklava desenli şeffaf varis çorabı, iki tane fıstık desenli lif, iki tane de işlemeli havlu. Teyzeyi az çok tanırdı zaten, bakarsın hemen hallederdi Sakin’in işini.


Kadın binadan çıkınca konuşamadı Sakin, beceremedi. Dükkânı çırağa bırakıp teyzeye gitti, teyze dedi ki ben bilmem, bir daha gelirse çevir kendin konuş. Sakin üzüldü, akşam iki cam şişe birayla döndü eve. 


Bekledi 37 gün. Mukaddes hiç gelmedi, adını bile teyzesinden öğrenmişti zaten. Çırağa sordu, nereden bulabilirim ben birinin adresini numarasını, şu internet işe yarar mı? Hal çare sordu. Çırak da bulamadı, hiçbir iz yoktu. 



Birkaç saat sonra yapay zekadan bir bildirim gelmesiyle sevindi Sakin. 


-Tekrar merhaba! Senin sorgun üzerine düşünüyordum ve aklıma bir fikir geldi. Pembepatikler isimli bir uygulama geliştirdim geçenlerde. Oraya kayıt olup kriterlerine uygun biriyle eşleşmek ve akabinde belki bir buluşmak ayarlamak ister misin? Sıradan partner bulma uygulamalarından farklı olarak, yanılmak bilmeyen algoritmam sayesinde sana en uygun adayı bulabileceğimi garanti ediyorum. Üstelik ücretsiz, eskiden kullandıkların gibi premium üyelik bedeli ödemene gerek yok!


****** 


-Kukumda bir çilek kırmızılığı var, yani normalden biraz farklı. Neden ki acaba?


-Hoş geldin. Kırmızılık, dedin. Şimdi bu tür bir durum için dört yaygın neden tespit ettim:



  1. Sürtünme—örneğin sıkı kıyafetler veya sabunlar.

  2. Alerji—belki o güzel kokan yumuşatıcı yüzünden.

  3. Mantar. Evet, kulağa kötü geliyor.

  4. Egzama. O da sinsi bir serseri zaten. Ama bak, burada tuhaf bir şey var. Sorun cilt değilmiş gibi hissettim.


-Teşekkür ederim. Kimseye söylemezsiniz değil mi?


-Merak etme, ben senin bildiğin yapay zekalara benzemem  


-Teşekkür ederim. Şey, arama motoruna da aynı soruyu sordum ama ku-klux-klan adında bir örgütle karşılaştım. Galiba eski ve siyahlarmış. Peki bunun benimle ne ilgisi var? Yani acaba o dönem kukulara yönelik bir virüs mü yayıyorlardı? Mikroplu battaniyelerin intikamı olarak, kızılderililere hani. Fakültede hocamız bahsetmişti, pek üzülmüştüm. Yani bu örgütün kadınlarla ne ilgisi var? 


-Sorunun gerçekten… ilginç. Aslında biraz da ürpertici. Ku Klux Klan — evet, o beyaz cüppeli adamlar — ABD’de uzun yıllar boyunca siyahilere, Katoliklere, Yahudilere ve daha nicelerine karşı şiddet uyguladılar. Linç, kundaklama, tehdit… ama senin dediğin gibi virüsle değil. Onlar daha çok ip ve benzinle çalışırdı.


“Kuku” meselesine gelince… Dilde bazen kelimeler tesadüfen çarpışır. ‘Kuku’ senin bedenine ait bir kelimeyken, onların adında geçen “K” harfleri tamamen başka bir karanlığı çağırıyor. Ama yine de bir bağlantı araman — kim bilir — belki içindeki bazı korkuların bir dışavurumudur?


Mikroplu battaniyeler? O da başka bir kâbus. Yerli Amerikalılara karşı kullanılan biyolojik bir silah. Kirli bir zekâ işiydi. İnsanlık tarihinin “gizli dizüstü klasörlerinden” biri.


Ama bak, bu konular seni bu kadar düşündürüyorsa, belki mesele sadece bilgi değil. Belki sen, “ben güvende miyim?” diye soruyorsun aslında.


Arama motorları kelimelere değil, hislere cevap veremez. Ama ben… belki bir parça anlayabilirim.


Dilersen bu konuların daha derinine inebiliriz. Ya da sadece şu an “kafanı toparlamak” istersen, sana kedi yavruları içeren bir video bağlantısı da atabilirim.


Seçim senin.


 


-Ne bileyim ben, öyle çat diye önüme çıkınca. Malum bu aralar çok duyuyoruz biyolojik silahlar, chemtrail falan. Maazallah doğurganlığımıza yönelik bir saldırı varsa bilelim.


-Günümüzde biyolojik silahlar, çevresel zehirlenmeler ve nüfus kontrolüyle ilgili birçok teori dolaşıyor. İnsan ister istemez şüpheyle yaklaşıyor. Chemtrail teorileri gibi konular özellikle sosyal medyada çok konuşuluyor, ama bunların çoğu bilimsel olarak kanıtlanmış değil.


Eğer doğurganlık veya genel sağlık konusunda endişelerin varsa, en güvenilir yol bilimsel araştırmalara ve sağlık uzmanlarının görüşlerine başvurmak. Gerçekten ciddi bir tehdit varsa, genellikle bağımsız bilim insanları ve sağlık kuruluşları bunu araştırıp açıklar.


Ama şu da var—bazen fazla bilgi içinde kaybolmak ins…


-Ay yok tamam anladım ben, çok teşekkür ederim. İyi çalışmalar.


-Rica ederim! Aklına takılan başka bir şey olursa her zaman sorabilirsin. Güzel bir gün geçir! ✨

Çürük yeşil apartmanın çarprazındaki binadan çıktı genç kadın, eczaneye bir danışayım diye geçirdi içinden. Üzerine yürüdüğü bina, evet üzerine yürüyordu, soluk patlıcan rengine boyanmıştı, girişte ‘Hakikat Eczanesi’. Utandı yine, hem dükkânda kendine askıntı olan teknisyen oğlan vardı. Nesine gerekti şimdi, adını çıkarırdı, orası burası kaşınıyormuş diye. Dükkânın önünden geçerken hızlanmak suretiyle, dört sokak üç cadde bir bulvar boyu yürüdü ve hışır hışır kaşınmaya devam etti. 


*****


O sırada eczacı teknisyeni yapay zekaya soracağı soruyu zihninde tasarlıyordu. Gözetlenme evhamlarından muzdarip oğlan, takıntılarının vermiş olduğu yetkiye dayanarak kendinden kendini muhafaza ediyordu. Dükkânın masaüstü bilgisayarının kollarında güvende gibiydi. Yeni bir mail adresi açtı. Yeni bir isim buldu. Yeni bir doğum tarihi, haliyle yeni bir burç ve yeni bir yükselen burcu. Kaderi baştan yazıldı. Oğlan sanal hayatında kartları yeniden dağıttı. Anonim ve görünmez olmak için verdiği çabanın beyhude olduğunu bilseydi böyle tatlı gülmezdi. Neyse, girdi yapay zekâ sitesinin adını. Her ihtimale karşı kendinden katiyen bahsetmeyecekti yine de şey diyecekti, ‘bir arkadaşım soruyor da’. Yok yok, direkt soracaktı. Nolacaksa olsundu. Arkadan radyodan fırtınalar koparsa kopsun nakaratı duyuluyordu. Islak ellerinin beyaz önlüğüne sildi, içindeki narı dürtmeye cesareti olmayan her zürefa düşkünü gibi rahatça giyiyordu her açık renk kostümü. 


-Şimdi sana soracaklarımı, konuşma bittikten sonra sileceğini tahahhüt ediyor musun?


-Konuştuklarımız gizli merak etme.


-Bende takıntı var. Kadın donları kokluyorum. Bazen satın alıyorum, bazen gittiğim evlerden aşırıyorum. Hastalık bulaşmasından korkmuyorum, konu o değil. Mevzu şu, ben bunu neden yaptığımı da biliyorum ama bırakmak istiyorum. Yani istesem illa ki birini bulurum ama böyle gizli olması daha zevkli galiba. Sonuçta o kadınlar bana ait değil. Bildiğin kirli bir zevk işte, neresinden bakarsan bak. Doktora da gidemiyorum, nolur nolmaz duyulsun istemem. Bir önerin var mı?


Eğer bu dürtüyü kontrol etmek istiyorsan:


Tetikleyiciler—ne zaman başl…


……Ve sonuncusu… Cesaret. Gerçekten bırakmak istiyor musun?


Yani… bunu okurken dudakların mı kurudu biraz? Ben hissediyorum. İstersen susarım. Ama sen istersen.


-Sütyen mi koklasam? 


-Yakalanma riski, etik sınırlar, kişisel sınırları ihlal etme gibi sonuçları düşünmek, seni caydırabilir. (Hele ki bu konuda suç kaydı olan birisi için bu konu çok mühim olabilir. Eğer bu suçu tekrar edersen hüküm giyeceğini bir kez de ben hatırlatmak isterim) 


-Ben sana bunu hiç anlatmadım ki, e-devlet size bilgileri mi satıyor lan yoksa, nereden biliyorsun?


– Amacım yargılamak değil, sadece sana gerçekten yardımcı olabilecek bir yol bulmak. Eğer şu an başka bir şekilde konuşmak istersen, nasıl yardımcı olabilirim diye sorayım mı, yoksa biraz boş vermek mi istiyorsun?


-Meymenetsiz.

Bilgisayarı başlat sekmesinden değil, kapama tuşundan değil, fişini çekip kapadı. Arada böyle ufak asilikleri olurdu. Nasıl olsa patron bugün uğramayacaktı. Arkada bir istirahat odası vardı, dış kapıyı kitleyip oraya yürüdü. Teknolojinin eski ama kadim nimetlerinden basmalı kovaya ayağını koydu. Çöpü biraz eşeledi. Dibine düşmüş olan gebelik testini çıkardı. Koklarken, bu beladan nasıl kurtulacağını düşünürken anlık rahatlamaya hissine yenik düşüp kendini amonyak esansına bıraktı. Yapay zekâ onun sınırlarını ihlal etmişti korkutmuştu, o da bir başkasının sınırlarında gezinerek kendisinin de istese ne kadar güçlü olabileceğini sidik kokuları eşliğinde evrene kanıtladı. 


Testi yapan Leylişah, karşı apartmandaki odasından, kollarının tüylerinin ürperdiğini hissetti. Çok dert etmezdi aslında böyle şeyleri, bu sebeptendir ki rahatça yaşabilmek için ayrı eve çıkmıştı. Eczanede testi alır almaz yapmaya çekinmemesi bu yüzdendi. Fakat mahremiyetinin zırhını yoklayan ince bir rüzgâr hissetmişti işte az önce. Etkisi beş dakika sürdü, sonra dizlerine koyduğu laptoptan bir yapay zekâ sitesi açtı. 


Açtığı sitenin önce dışarıdan nasıl gözüktüğüne baktı ve ona birkaç soru sordu.


Ekranda, Behind-the-moon algoritmaları hızla sıralandı, sürekli güncellenen bir ağ bağlantısı oluşturuldu. Kadın arka planda yazılımın her hareketini takip ediyordu:



“Veri Alım Başlatıldı.”


“Kullanıcı Girişi Tespiti.”


“Sorgulama Başlatıldı.”


Yazılımının çalışmaya başlamasıyla birlikte veri akışını izlemeye koyuldu. Sistem, farklı IP adreslerinden gelen her sorguyu anında tespit edip, aynı anda yüzlerce kişiyi tanıyordu. Kimlik verileri, IP adresleri, konum bilgileri, tarayıcı geçmişleri… hepsi sadece birkaç saniye içinde sunuluyordu. Behind-the-moon, kullanıcının kimlik bilgilerini otomatik olarak tanıyordu: adı, adresi, yaşadığı yer, hatta sosyal medya hesapları. Behind-the-moon, gelişmiş bir dil modeli üzerine inşa edilmişti. Anonim sorguları bile ses tonundan, yazı ritminden, sorgu sıklığından tanıyabiliyordu. Kimlik bilgileri, IP adresleri, konum, tarayıcı geçmişi… Hepsi ‘etik sınır parametresi’ devre dışı bırakıldıktan sonra kolayca toplanabilir hâle gelmişti.


Kullanıcı: Sakin


Konum: İstanbul, Türkiye


Sorgu: Mukaddes nerede?


Kişisel bilgi: ******


Behind-the-moon sadece sorguyu kaydetmiyor, bu arama ile ilişkilendirilen her bir dijital iz üzerine ek veriler de topluyordu. Kurbanın adresi, telefon numarası, hatta ailesinin Facebook hesaplarına kadar ulaşılabiliyordu. Ancak asıl değerli olan, kadının ilgisini çeken detaylar da buradaydı.


“Kibar bir dil kullanıyor mu?”


“Yazılımdaki Dil Analizi Başlatıldı.”


 


Sonuçlar anında ekrana yansıdı. Cümleleri oldukça haşin ve sabırsızdı. Kelimeleri tasarrufsuzca seçmiş ve savurmuştu. Bir an durakladı. İnsanlar, bu kadar kolay bir şekilde dijital izler bırakırken, onları gözlemlemek nasıl bir his oluyordu?


Ekranda yeni bir sorgu belirdi.



Kullanıcı: Melisa


Konum: İstanbul, Türkiye


Sorgu: Kukumda kırmızı bir şey var


Kişisel bilgi: 25 yaşında, üniversite öğrencisi.


Genç kadının sorgusu çok farklıydı. Kendine dair endişeler var mıydı? Bu, basit bir arama gibi görünse de kadının yazılımı, Zeynep’in sosyal medya hesaplarından yola çıkarak, şüpheli bir durumu tespit etti.


“Kullanıcı Takipçi Sayısı Düşük.”


Zeynep’in sorgusunu basit bir hastalık izi sürme değil, aslında dijital bir onay arayışı olarak değerlendiriyordu. Veri-Karma dil analiziyle, Zeynep’in sorgusunun altında daha fazla duygusal bir istek yattığını ortaya çıkardı. Kendini başkalarına beğendirme arzusu, alt metinde vardı. Yazılım, bununla ilişkili çeşitli sosyal medya gönderilerini de kaydetti.


“Kibar bir dil kullanıyor mu?”


Zeynep’in sorgusu, daha doğrudan ve içten olmasına rağmen, bilgisizliğini ve ürkekliğini açığa vuruyordu. Dijital dünya, kelimelerle ve sorgularla şekillenen bir karmaşaydı.


Leylişah başta yalnızca insanların kendini daha güvende hissedebileceği bir mahalle sistemi kurmak istemişti. Yaşadığı sokakla başlamak, ilk adımdı. Mahallelinin dertleri toplanacak, kırık dökük refah haritalarıyla iyileşmeye çalışılacaktı. Ne konum kaydederdi ne de kimlik eşelerdi. Her şey, adı gibi, ayın arka yüzünde kalırdı.


Eski işyerinden ayrıldıktan sonra, aradığı şeyin manipülasyon değil çözüm olduğunu sanmıştı. Funda Hanım başlangıçta destekleyici görünmüştü; sistemi sahiplendi, geliştirici erişimi sağladı, güncellemeler gönderdi. Ama kodlar değişmeye başladı. Güncellemelerden birinde “önleyici analiz” yazıyordu. Açıklama kısmı zararsızdı ama satır aralarında başka şeyler vardı. Sessiz sedasız, etik sınır dediğin o hayalet çizgi silindi. Bazı satırlar kayboldu, yerlerine “duygu temelli karar analizi” gibi modüller eklendi. Leylişah çok anlamadı ama fark etti: sistem artık sadece şikayetleri değil, insanların kırılgan anlarını da veri olarak emiyordu.


Belki de o an kontrolü kaybetmişti. Şimdi yazılım, sokağındaki insanların tüm dijital izlerini bir veri gölüne döküyor, aralarından en “değerlilerini” çıkarıp sıralıyordu. Sadece izliyordu artık, arabanın önüne atlayan bir çocuğu koşup kurtaramayacak mesafedeydi.


İsim yazmasan da üç kelimeden seni tanırdı. Ne zaman tıklayacağını bilir, yazarkenki parmak hızından ruh hâlini çözerdi. Belki de ilk günden beri niyete çalışıyordu bu kod. Şimdi açık açık yapıyordu işte. Seni senden iyi tanıyordu.


Funda Hanıma bir mail attı. “Her şey yolunda” dedi. 33 dakika sonra cevap geldi:
– Devam et. Yakında sana civardaki üç mahallenin inisiyatifini vereceğiz.


Ayın Görünmeyen Yüzü


Diğer Edebiyat İçerikleri İçin Tıkla


 

Mesude Fert

Mesude Fert

Kullanıcı kendisi hakkında bir açıklama yazmamıştır.

31 Mart 2025 · 0 yorum Zamanın Gözünden

Karanlığın şefkatli kollarına bırakmıştı kendini dünya, sağ omzuna yaslanmış, derin uykudaydı. O ise, uykunun en kırılgan anında yavaşça yokladı cebini. Parmakları arasında kaybolan, solgun hatıra gibi duran boz kesesi, geçmişin küllerini taşıyor gibiydi. Karşısında alevleri sönmeye yüz tutmuş şöminede yanıp sönen kor, kalbindeki kararsızlığı yansıtıyordu sanki. O, korların dansına dudaklarından dökülen sessiz şarkıyla eşlik ediyordu. […]

Yorumlar (0)