Her insan gibi zaman zaman düşer ve kendi içimizde kayboluruz. Önemli olan düşmek değil, düştüğümüz anda nasıl ayağa kalktığımızdır. Bu gibi durumlarda kendimize bir çıkış yolu ararız. Bu yol kimi zaman bir eş, evcil hayvan, iş veya bir spor olabilir.
Kendimizi işimize verip olumsuzluktan kaçmak isteriz. Bu süreç sadece bizi olduğumuz durumdan uzaklaştırmaz, aynı zamanda kendimize bir kariyer de kazandırmış oluruz. Ancak yaptığımız kariyer her zaman masum olmayabilir. Bu bir spor veya siyasi bir süreçte olabilir.
Günümüzde birçok siyasetçi de böyle yükselmiyor mu zaten? Kendilerini kötü hissettiren veya yapılarına uymayan bir durumdan çıkmak için bir işe başlıyorlar. Ardından rakiplerini saf dışı bırakıp kendi görüşlerini dikte ediyorlar. Bunları anlatırken sizlere “gidin kendi düşüncelerinizi zorla başkalarına kabul ettirin” ya da “gidin siyasetçi olun” demiyorum.
Hayat uzun bir maraton. Bu maratonu sıkılarak da koşabiliriz, keyif alarak da. Nasıl olacağına biz karar veriyoruz. Diğer türlüsü hayatı bir “ot” gibi yaşamak oluyor. Ama unutmamak lazım: Bizim küçümsediğimiz o ot, kimi zaman hayatımızı devam ettirmemiz için gerekli olan en önemli şey olabilir. Bu yüzden bir cümle kurmadan önce birden fazla kez düşünmek gerekir.
Hayatı boş bir şekilde yaşamamak konusuna geldiğimizde, kendimize uğrunda yürüyecek bir yol bulmamız gerekiyor. Bu yol, kişiliğimize bağlıdır. Kendimize ufak hedefler koyarak başlayabilir, zamanla yolumuzu geliştirebiliriz.
Bu yol bir ideal edinerek daha da kolaylaşır. Mesela yalan söylememek, yardım etmek gibi… Ölmeden arkamızda bir şeyler bırakmak lazım. Bırakalım ki yaşamış olmamızın bir anlamı olsun. Bu; bir kitap, bir resim veya bir insanın “çok iyi biriydi” demesi olabilir.
Yorumlar (0)