Habil ve Kabil – İlk Kan Üzerine Düşünceler
Toprak, kanla ilk kez buluştuğunda yalnızca cinayet işlenmedi; insanlık, kendi karanlığıyla ilk defa tanıştı. Kabil, kardeşi Habil’in cansız bedenine bakarken aslında ölüme değil, kendisine tanıklık ediyordu. Bu tanıklık, insanın vicdanla, reddedilişle, kıskançlıkla ve nihayet kendi gölgesiyle yüzleşmesiydi. O an ellerine bulaşan kan, sadece Habil’in değil, insan ruhunun da lekesiydi.
Öfke, kıskançlık, reddedilme… Bu duyguların hepsi tek bir ağızdan konuştu. Ve bu ortak sesin buyruğunda, Kabil’in elleri kana bulandı. Ama bu, sadece anlık öfke nöbeti miydi? Yoksa insanın içinde ezelden beri süren o bitmek bilmez savaşın, ilk galibiyeti miydi? Kabil’in eylemi, bireyin suçu olmaktan çok, insanlığın taşıdığı karanlığın ilk dışavurumuydu.
Habil’in sessizliği, Kabil’in çığlığından daha gürültülüydü. Çünkü bazen sessizlik, gerçeği daha gür biçimde haykırır. Habil, kabul edilmişti; Kabil ise reddedilmiş. Ancak sorulması gereken belki de şuydu: Tanrı, Habil’in kurbanını mı kabul etmişti, yoksa Kabil’in sunuşundaki niyeti mi reddetmişti?
İnsan, reddedildiğinde ne yapar? Kimi içine kapanır, kimi kendini tüketir, kimi ise ötekini yakar. Kabil yıktı. Çünkü kendi değersizliğini kardeşinin varlığında görmeye dayanamadı. Bu yüzden Habil’i öldürmedi sadece; kendi masumiyetini, kendi insanlığını da toprağa gömdü. Suç, artık yalnızca eylem değil, kimlikti onun için. Yüzü, suçun aynasına dönüşmüştü—ve bu aynadan kaçış yoktu.
Öfke, insanın en ilkel silahıdır—ve en yakıcı olanı. Çünkü önce sahibini yakar. Kabil, Habil’e değil, kendine öfkeliydi aslında. Kabul görmemiş, küçük düşmüş, sevilmediğini hissetmişti. Bu duygularla baş edemedi; yüzleşmek yerine yok etmeyi seçti. Kabil’in cinayeti, sadece bir kardeşin ölümü değil; insanın kendi iç karanlığına yenik düşmesinin simgesidir. Her yüzleşmeden kaçış, içimizdeki Kabil’i biraz daha büyütür. Habil ve Kabil’in hikâyesi, başlangıçtan öte, insanlık tarihinin döngüsüdür. Her çağda, her toplumda, her bireyde yeniden yaşanır. Kimi zaman bir kıskançlıkta, kimi zaman suskunlukta, kimi zaman da sadece kayıtsızlıkla işlenir aynı cinayet. Her gün birileri, kendi Habil’ini öldürür.
Kabil’in feryadında yankılanır: “Suçum büyük, taşınamaz.” Bu itiraftır, bir kırılma noktası! Çünkü insan, ancak suçunu ve sorumluluğunu kabul ettiğinde dönüşebilir. İnsanı insana rağmen yaşatmalı mı…?!
# Habil ve Kabil – İlk Kan Üzerine Düşünceler #habil #kabil #felsefe #deneme
Kuran’da Geçen Habil-Kabil Olayı Ayetlerine Gitmek İçin Tıkla
Tevrat’ta Geçen Habil-Kabil Olayı Bap’larına Gitmek İçin Tıkla
Yorumlar (0)