Habil ve Kabil – İlk Kan Üzerine Düşünceler

Habil ve Kabil – İlk Kan Üzerine Düşünceler

Yazar: Taha Tuğyan ·
14 Nisan 2025

Habil ve Kabil – İlk Kan Üzerine Düşünceler

Toprak, kanla ilk kez buluştuğunda yalnızca cinayet işlenmedi; insanlık, kendi karanlığıyla ilk defa tanıştı. Kabil, kardeşi Habil’in cansız bedenine bakarken aslında ölüme değil, kendisine tanıklık ediyordu. Bu tanıklık, insanın vicdanla, reddedilişle, kıskançlıkla ve nihayet kendi gölgesiyle yüzleşmesiydi. O an ellerine bulaşan kan, sadece Habil’in değil, insan ruhunun da lekesiydi.

Öfke, kıskançlık, reddedilme… Bu duyguların hepsi tek bir ağızdan konuştu. Ve bu ortak sesin buyruğunda, Kabil’in elleri kana bulandı. Ama bu, sadece anlık öfke nöbeti miydi? Yoksa insanın içinde ezelden beri süren o bitmek bilmez savaşın, ilk galibiyeti miydi? Kabil’in eylemi, bireyin suçu olmaktan çok, insanlığın taşıdığı karanlığın ilk dışavurumuydu.

Habil’in sessizliği, Kabil’in çığlığından daha gürültülüydü. Çünkü bazen sessizlik, gerçeği daha gür biçimde haykırır. Habil, kabul edilmişti; Kabil ise reddedilmiş. Ancak sorulması gereken belki de şuydu: Tanrı, Habil’in kurbanını mı kabul etmişti, yoksa Kabil’in sunuşundaki niyeti mi reddetmişti?

İnsan, reddedildiğinde ne yapar? Kimi içine kapanır, kimi kendini tüketir, kimi ise ötekini yakar. Kabil yıktı. Çünkü kendi değersizliğini kardeşinin varlığında görmeye dayanamadı. Bu yüzden Habil’i öldürmedi sadece; kendi masumiyetini, kendi insanlığını da toprağa gömdü. Suç, artık yalnızca eylem değil, kimlikti onun için. Yüzü, suçun aynasına dönüşmüştü—ve bu aynadan kaçış yoktu.

Öfke, insanın en ilkel silahıdır—ve en yakıcı olanı. Çünkü önce sahibini yakar. Kabil, Habil’e değil, kendine öfkeliydi aslında. Kabul görmemiş, küçük düşmüş, sevilmediğini hissetmişti. Bu duygularla baş edemedi; yüzleşmek yerine yok etmeyi seçti. Kabil’in cinayeti, sadece bir kardeşin ölümü değil; insanın kendi iç karanlığına yenik düşmesinin simgesidir. Her yüzleşmeden kaçış, içimizdeki Kabil’i biraz daha büyütür. Habil ve Kabil’in hikâyesi, başlangıçtan öte, insanlık tarihinin döngüsüdür. Her çağda, her toplumda, her bireyde yeniden yaşanır. Kimi zaman bir kıskançlıkta, kimi zaman suskunlukta, kimi zaman da sadece kayıtsızlıkla işlenir aynı cinayet. Her gün birileri, kendi Habil’ini öldürür.

Kabil’in feryadında yankılanır: “Suçum büyük, taşınamaz.” Bu itiraftır, bir kırılma noktası! Çünkü insan, ancak suçunu ve sorumluluğunu kabul ettiğinde dönüşebilir. İnsanı insana rağmen yaşatmalı mı…?!

# Habil ve Kabil – İlk Kan Üzerine Düşünceler #habil #kabil #felsefe #deneme

Kuran’da Geçen Habil-Kabil Olayı Ayetlerine Gitmek İçin Tıkla

Tevrat’ta Geçen Habil-Kabil Olayı Bap’larına Gitmek İçin Tıkla

Diğer Felsefe İçeriklerine Göz At

Taha Tuğyan

Taha Tuğyan

Türkiye'nin bir ilinde dünyaya gözlerimi açtım. İlk-Orta-Lise eğitimimi tamamladıktan sonra, lisans eğitimimi felsefe (3,6/4 - dönem bölüm birincisi - yüksek onur belgesi) /çiftanadal sosyoloji (3,19/4 - yüksek başarı belgesi) bölümlerini aynı anda okuyarak dereceyle mezun oldum. Halihazırda ise felsefe yüksek lisans eğitimime devam etmekteyim. Okumayı, düşünmeyi, kod yazmayı ve eleştirel yaklaşım geliştirmeyi seviyorum. Zahmeti oldukça ağır tabii... Betona yüreküstü düşmektense, yüzüstü düşmeyi yeğledim. Şimdilik bu kadar yeter.

31 Mart 2025 · 0 yorum Karl Marx Felsefesinde Yabancılaşma Kavramı – Taha Tuğyan

Metin özelinde ele alınıp, açıklanmasına girişilecek kavram yabancılaşma (Alm. entfremdung, İng. alienation) olacaktır. Kavram olarak yabancılaşma (Feuerbach ve Hegel’de de yabancılaşma kavramını farklı bağlamlar ve açıklamalar ile görürüz) Marx’ın gençlik yıllarında kaleme aldığı 1844 El Yazmaları adlı eserde görülür. Bu eserde Marx, yabancılaşmanın dört farklı görünümünden/biçiminden söz eder. Bu dört görünüm ise sırasıyla; Emeğin Ürününe […]

Yazar: Taha Tuğyan

Yorumlar (0)