Habil Ve Kabil Hikayesine Tarihsel Bir Bakiş: Kültürün Yeniden İnşası Üzerine
“Ve Habil koyun çobanı oldu, fakat Kain çiftçi oldu. Ve Kain, günler geçtikten sonra, toprağın semeresinden RABBE takdime getirdi. Ve Habil, kendisi de sürünün ilk doğanlarından ve yağlarından getirdi. Ve RAB Habil’e ve onun takdimesine baktı; fakat Kaine ve onun takdimesine bakmadı.”
Tevrat’ta geçen bu dramatik mesel medeniyet tarihinin önemli bir safhasını gösterir. Öldürülen Habil bir çobandı. Yani göçebe, öteki. Yabani olan barbar olandır. Kain ise çiftçidir. O medeniyeti temsilen hikayededir. Tanrı niçin Habil’in takdimesine baktı da Kain’inkine bakmadı? Bu kabul görmeme, dışlanma insanlık tarihinin ilk cinayeti olarak okunsa da esasen hikâyeyi kimlerin yazdığı mühimdir. Hikâye yerleşik yaşama geçen İsrailoğulları’nın yeni yaşam biçimlerinin alegorisi olarak okunabilir. Ayetlerin devamında Tanrı Kaine şöyle der;
“Ve şimdi sen toprak tarafından lânet edildin, o toprak ki kardeşinin kanını senin elinden almak için ağzını açtı; toprağı işlediğin zaman, artık sana kuvvetini vermeyecektir; yeryüzünde kaçak ve serseri olacaksın.” Kain niçin toprak tarafından lanetlenmiştir? Çünkü o zaten bir çiftçidir. Ayrıca o kırdayken kardeşinin kanını döktüğü yeri işgal edendir. Medeniyet insana boş vakit tanımayacaktır. Artık sürekli bir biçimde sahip olduğu toprağı gözetmek mecburiyetinde ve ona mahkumdur. Tabiatın sunduğu hazır nimetler yerine toprağa köle bir biçimde yaşamak mecburiyetine sebep olacaktır.
“Ve Kain RABBE dedi: Cezam taşınamayacak derecede büyüktür. İşte, bugün toprağın yüzü üzerinden beni kovdun ve senin yüzünden gizli kalacağım ve yeryüzünde kaçak ve serseri olacağım ve vaki olacak ki, her kim beni bulursa, beni öldürecektir. Ve RAB ona dedi: Bunun için Kaini her kim öldürürse, ondan yedi kere öç alınacaktır.” Cinayet sonrasında Tanrı Habil’in ölümünden dolayı Kain’den öç alanlara yedi kere öç vaat ederek tehdit eder. Bu da zaten yerleşmiş bir toplumun adaletsizliği tanrısal bir emir olarak algılamasının dinsel bir emre dönüşmesidir. “Ve RAB, her kim onu bulursa kendisini vurmasın diye, Kain üzerine bir nişane koydu.” Tanrının seçtiği taraf artık Kaindir. Yahudi Tanrısı Yehova esasen bir tür minnetten doğmuştur diyebilirim. İsrailoğulları ona minnet duydular ve ondan başka kimseye tapmamaya söz verdiler. Hikâyenin devamında, “Ve Kain RABBİN önünden çıktı ve Adenin şarkında Nod diyarında oturdu. Ve Kain karısını bildi ve gebe kalıp Hanoku doğurdu ve bir şehir bina etti ve şehrin adını oğlunun adına göre Hanok koydu.” Bu bakımdan hikâyenin maksadı hasıl olmuş oldu. Böylece Medeniyetin niçin çiftçilik üzerinden gitmesi gerektiğinin alegorisini görmüş olduk. Habil böylece insanın öteki yüzü, vicdan azabına dönüştü. Zaman zaman hatırlayıp günah çıkardığı… Kainin soyundan daha sonra Yabal, çobanlığın kurumsallaştırıcısı gibi gösteriliyor. “Ve Ada Yabal’ı doğurdu; çadırda oturanların ve sürü sahiplerinin atası bu idi.” Artık çobanlık da bir kimlik değil, bir meslektir. Bu da Habil’in temsil ettiği özgür, köksüz, yerleşik düzene ait olmayan yaşam biçiminin evcilleştirilmesidir.
Burada izah edilmesi gereken bir başka mesele daha var. Mesele İsrailoğullarının yerleşik yaşam biçimine geçişini meşru hale getirmekti. Bunu söylemiştik. Fakat o halde neden Habil’in mağdur olduğu bir hikâye yazdılar? Daniel Quin İsmail adlı romanında basit bir cevap verir. Çünkü Hikâyeyi üretenler çobanlardı. İşgal edilmiş topraklarına ve bu doymak bilmez yerleşik yaşama geçmiş Kain’in torunlarına karşı üretilmişti. Hikâyeyi yazıya aktaran medeniler gerçeğe ihanet edemezlerdi fakat onu yeniden yazabilirlerdi. Yoksa insanoğlu için dünyada var olmasının sebebi niçin bir düşüş olsundu ki? Göçebeleri yerleşiklerden ayıran temel özelliklerden biri de aşırı nüfus patlamasına engel olacak bir yaşamı idame ettirmeleriydi. Bu bakımdan kız çocukları göçebe toplumlarında kasıtlı bir biçimde öldürülürdü. Ta ki yerleşik yaşam nüfus patlamasını sürekli-işgalle ideolojik hale getirene kadar. Böylesi bir yaşam biçimi insanoğlunun vicdanındaki soruları gün yüzüne çıkardı. Şimdi dünyadaydık fakat niçin? Çünkü Havva (Yaşam) tabiatta olanı (yasak meyve) sahiplenmesi için Ademi kandırdığı için. Kadın böylece Medeniyetin taşıyıcısı ya da istenmeyen nedeni konumuna geldi. O bundan dolayı doğum sancılarıyla cezalandırıldı. Görevi dünyaya acıyla çocuk getirmek oldu.
Yorumlar (0)