Mokita Sosyal

circir
@soccircirbocegi
0 Takip · 1 Takipçi
2,3K Puan ·
"K\u0131demli \u00dcye" Kıdemli Üye
KD_yugen
yaşıyorum
Akış
Hakkında
Medya
Topluluklar
Kaydedilenler
hobi olarak bir şeyler yapmayı unutmuş gibi hissediyorum, sadece öylesine bir nedensellik kurmadan öylesine yapıp sevme eyleminden uzaklaştım. sürekli fayda görmeye çalışıyorum dümdüz yap ya kasılma bu kadar
heart
3 kişi
metni hegel’in metni üzerine bir düşünme girişimiyle yazılmıştır. felsefi bir okuma denemesidir!!!
hegel’in efendi-köle diyalektiği şaşırtıcı bir biçimde kadın-erkek ilişkilenmesine ışık tutuyor. bahsedilen diyalektikte efendiyi köleden ayıran başat ayrıcalık hayatı pahasına yaşam karşısında tini olumlayabilmesinden gelir. aslında köle de efendiyle aynı tehlikede kalmıştır. kadının bu denklemde yaşam veren olarak kendi yaşamını hiç tehlikeye atmayan olarak yer alır. <burada şu parantezi açmalıyım kadın tarih boyunca başta doğumda olmak üzere bu patriyarkal düzen içerisinde hayatını tehlikeye atmıştır. benim burada yaptığım şey tarihsel gerçekliktense felsefi bir konumlandırma olmasından dolayı bu ifadeyi kullanıyorum> bunu sebebi de kadının erkekle yaşam mücadelesine girmemiş olmasından gelir. birebir hegel’in cümleleriyle, “başka (bilinç) bağımlı bilinçtir; onun için özsel gerçeklik hayvansal yaşamdır, yani bir başka bir kendilik tarafından verilmiş olan varlıktır.” başka bir kendilik verilen kadındır. kadın erkek tarafından erişilmiş somut değerleri hedefi olarak koyarak kendini aşma noktasıyla erişeceği <yaratacağı> geleceğin anahtarını erkeklerin elinde bulmaktadır. yani kadın erkek karşısında kendi dişil değerlerini koyamamıştır. buradaki kritik nokta şu, bu ayrışmayı sürdürüp aşkınlığı kendi elinde tutan erkektir. kadının özdeşleşme alanlarını erkek tarafından belirlendiğini ve bunun pahasına da kadınlara sınır, arketip çizmekten geri durmadıklarının altını çizmek gerek. varolanın aşkınlık ediniminde kendi doğrulanmasını araması cinsiyet ayrışmasından da öte bir mevzudur. bir var oluş meselesidir. yakın geçmişten bugüne kadınların biricik talebi varoluşu yaşama insanı hayvansallığına tabi kılmak değil, erkekler gibi varolunan olarak tanınmaktadır. 2. cinsiyet olarak değil. <buradaki erkek gibi ifadesi ontolojik olarak değerlendirilmemelidir amacım kadını yine yeniden bir başka üzerinden konumlandırmak değildir. sadece toplumsal olarak erkeğin tanınma biçimine göndermedir.>
heart
2 kişi
acılar genel hatlarıyla şiddeti temel alır ve şiddet türleri yalnızca dışardan da gelmez. toplum size bunu öğretebilir, içselleştirilinebilir ve bu sayede kendinize şiddet uygulamak rahat bir alışkanlığa dönüşebilir. bunu kendinize siz yaparken bu sadece öğrenilmiş bir öğreti şeklindedir. olumluluk şiddeti bundan dolayı acının kurnazlığına en iyi örneklerden biri; aşırı iletişim, aşırı performans, aşırı uyarılma. acı bile artık üretkenliğe bir ön koşul olarak sunulmakta, artık acı çekmek değil acıya rağmen en iyisini yapabilmek erdem sayılıyor. doğal olanın aşırı performans olduğu bir anlatı. toplumun bilinçsiz iktidarların bilinçli siz sürüklediği yeni kişiliktir performans öznesi olmak. sürekli üretmek yenisini türetmek, durmamak, çabalamak ve de çabalayınca tüm sonucun senin elinde olduğuna inandırılmak. hep çok üretmek akabinde çok tüketmek. yeni toplum bunun acısı üzerinde inşa edilirken bu baskının ne kadar yaratıcı büyütücü bir sıkışık kalma hali olduğu üzerine methiyeler düzülüyor. insanlar tembelleşti mi, eh bilmiyorum ama belki de yaratılan baskı sonucunda işten(?) kaçma refleksinin kurbanı olabilir. <neticesi başarıya ulaşmayan işin saygıya değer görülmemesi> sonuçta başarı kendi yarattığınız bir gerçeklikten ziyade sizin sandığınız kalıplara sığmak için kolunuzu bazen de başınızı kesmenizi gerektiğiniz darlıkta yerlerden ibaret. başarı artık bir hedef ya da bir araç değil de kendi kesik uzuvlarını sunduğun bir performans biçimi.
heart
3 kişi
necla arat 1996 yılının kadınlar gününe yayına hazırladığı kitabını ben 2023 yılında bir sahafı gezerken çok ucuza kapmıştım. kitabın asıl sahibinin su faturaları da hediye oldu bana kitabın arasında. şimdi dönüp bakacak olduğumda kitaptaki anlatılar neredeyse 30 yıldır hala taze. sayfa 153’te fatmagül berktay’ın yazısına yoğunlaşıyorum bugün, islam’ın hiyerarşiye dayalı eşitlik söyleminde hüseyin hatemi’nin kadının ve erkeğin biyolojik-fizyolojik farklılıklarını kabul edip nefs sayesinde tam eşitliği sağladığını savunduğu pasaj var. yaratılan eşitsizliğin biyolojik cinsiyetlerden değil de toplumsal cinsiyetlerden oluştuğunu öne süren bu anlayış makul bir zemindeyken kültür içinde oluşan cins kimliklerini ve rollerini içeren toplumsal cinsiyeti birbirine karıştırmaktadır. bu durum kadınlık-erkeklik durumunu sağlıklı ve hatta ilahi olduğunu düşünerek değişmez olarak kabul etmektedir. sırf bu iki kavramı ayıramadığından dolayıdır ki cins kimliklerinin ve rollerinin değiştirilmesi için yapılan girişimlere “cins farklılığını gidermek için yapılan icraatlar” diyerek tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak adlandırmaktadır. kendisi kutsal kitapta insan hakları bağlamında kadının ve erkeğin birebir eşit görüldüğünü ifade etmesine rağmen özel hukuk alanında dar bir pencereden “bazı farklı düzenlemelerin bulunduğunu” da kabul etmektedir. fakat bunları aklama yönteminde kadın ve erkeğin fizyolojik farklılıklarına işaret etmektedir. bu farklılıklar özel hukuk düzenlemelerinde farklı yaklaşımların olmasını meşrulaştırmaktadır onun gözünde. nitekim bununla da kalmaz hatemi kamu görevleri açısından erkeklerin önceliklendirilmesi gerektiğini çünkü erkek bedeninin buna yatkın olduğunu ifade eder. kadına biçtiği rol ise bellidir, kutsal annelik. kadın annelik rolü içerisinde sıkışarak kendini başka türlü var edemez çünkü bu bir kutsal ödevdir, bir varoluş kavgası. halbuki işin komiği kamusal işler artık çağımızda ayrıt edici bir fiziksel güç istememektedir. bu apaçık ortada bir gerçeklikken kadınların bu alandan dışlanmaları ataerkil kural ve uygulamaları haklı görmekle olacak iştir. uzun lafın kısası hatemi argümanlarını toplumsal veriler üzerine kurmasına rağmen bu rolleri ilahi, hakiki ve belirlenmiş roller olarak sunmakta bu sayede de toplumsal cinsiyet rollerindeki “iş bölümünü” meşrulaştırmaktadır.
heart
2 kişi
biz kadınlar narin ve kırılganız aslında iş hayatına uygun değiliz, biz alıcı erkekler vericidir aslında.bu tip söylemler sosyal medyada ilginç bir şekilde yaygınlaşmaya başladı. işin trajedisi bu tip söylemlerin kadınlardan çıkıyor oluşu. aslında basit bir denklemden oluşuyor; kadınları her türlü zahmetli işten ve kaygıdan kurtarmak için bu büyük yarış, her türlü sorumluluktan azat etmek demek. kulağa harika gelen bu söylem temelinde kadını yaşam içinde pasifize edip olabildiğine dar cinsiyet rollerine mahkum bırakmakta. 17. yüzyılda burjuva kadınlarının iyi bir çoğunluğunun kandığı anlatı tam olarak bu. bundan dolayı da eğitimleri onları erkeğe bağımlı kıldığı için ileriki dönemlerde taleplerini ileriye sürmeye cesaret toplayamazlar. buna yeni bir bağlam katmak gerekirse burjuva kadınlarının zincirleri sınıf ayrıcalıklarına kadar dayanmaktadır. çünkü burjuvadaki kadınlara dayatılan temel anlatı kadınların özgürleşmesinin burjuva toplumunun güç kaybına uğraması üzerinedir. burjuvada erkekleri sayesinde yer belleyen kadınlar maalesef ki işçi sınıfındaki kadınlardan çok kocalarına kendilerini yakın hissetmektedirler. kocalarının çıkarları kendi çıkarları haline kolayca gelir. bahsettiğim bu olgular yüzünden kadının kurtuluşunun sosyalizm paydasıyla olacağı üzerine. kadının iş hayatında ezilmemesi, cam tavanlara sıkıştırılmaması, erilleştirilmemesi için eşitlikçi emekçi bir yapının gerekliliği kritiktir.
heart
4 kişi