Once Upon a Time in NURİ: Nuri Bilge Ceylan

Once Upon a Time in NURİ: Nuri Bilge Ceylan

Yazar: Çağan Günaydın ·
17 Nisan 2025

Nuri Bilge Ceylan, zannediyorum ismini çok duyduk farklı farklı sıfatlar altında; Türk sinemasının yüz akı Nuri, altın palmiye Nuri, hep aynı film Nuri, Entel Nuri… Peki kim ya gerçekten bu Nuri?! Hangi filmleri çekti? Niçin çekti? Hangi ödülleri aldı? NBC’nin sinemasını anlamak için gerekli bulduğum hayatıyla ilgili bazı didaktik bilgileri hızlıca verip hemen filmlerine geleceğim hiç meraklanmayın.

Öncelikle çocukluğu taşrada geçmiştir, zaten hemen hemen her filmi de ya taşrada geçer ya da taşradan izler taşır. Bazı bazı düşünüyorum da acaba 8-9 yaşlarındaki Nuri bir pomak köyünde kuru otlar üstünde sıçan kovalarken hiç düşünmüş müdür Türk sinemasını bir şişe suyu çalkalar gibi çalkalayacağını? Neyse biz konumuzdan çok sapmadan devam edelim. Bu çocukluk yılları bitip bıyıkları terleyince bizimki tekrardan doğduğu şehir İstanbul’a dönüp eğitimini orda sürdürmüş. O da tıpkı Oğuz Atay gibi mühendis olarak eğitim alıp hayatına bir sanatçı olarak devam etmeyi seçmiştir. İyi mi etmiştir kötü mü etmiştir artık ona yazımızın ilerleyen safhalarında karar veririz. Boğaziçi’nde bir mühendislik öğrencisiyken katıldığı fotoğrafçılık kulüplerinde bile Nuri aslında gelecekte nasıl işlere imza atacağının ufak ufak sinyallerini vermiş. Daha o zamandan çektiği fotoğrafların hemen hemen hepsi bayramdan bayrama gittiğiniz köyünüzde -ya da rastgele bir Nuri Bilge Ceylan filminde- görebileceğiniz manzaralar.

Bizim Nuri’yi yeteri kadar tanıdığınıza göre kısa film maceralarını falan filanını es geçip uzun metrajlı filmlerine klavyemin el verdiği maksimum hızla geçiyorum. İlk uzun metrajlı filmi “Kasaba” aslında es geçtiğim kısa filmcilik döneminde çektiği “Koza”’nın devamı olarak sayılır. Genel olarak kendi hayatından izler ve pastoral esintiler taşıyan bu film daha sonraları taşra üçlemesi olarak anılacak Mayıs Sıkıntısı ve Uzak filmlerinin ilkidir. Nuri bu üçlemede kısıtlı imkanlara sahip olduğundan akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanmış ve görüntü yönetmenliğinden senaryo ve kurguya kadar hemen her işi kendisi görmüştür. Bu filmler anlatı olarak NBC’nin ilerleyen zamanlar vazgeçeceği fotografik bir diğer deyişle sembolik anlatı ile izleyiciye yaklaşır. İçerik ve tema olarak ise; insanın gerçekleştiremediği potansiyeli, 90 öncesinin kırsal gerçekçiliğinin ötesinde arada kalmışlık, sıkışmışlık gibi kavramları inceler. Bu üçlemenin son filmi olan Uzak ise diğerlerinden farklı olarak kentte geçse de çatışma yine köy kenttir. Bu filmler sonrasında İklimler film ile aydın kişinin iç dünyasına iner Nuri.

Ardından gelen 3 Maymun filmi de pek farklı değildir. Bu film şehrin taşrası olarak geçer ek bir parantez açmak gerekirse Nuri bu filmde arabesk söyleme ve melodram etkiye-bilmeyen arkadaşlar için melodram kabaca kalıplaşmış olay örüntülerine dayanan bir anlatım türü olarak tanımlanabilir- yakın çizgilerde yürür bu da Nuri’nin fotografik anlatıdan yavaş yavaş olay örgüsünün daha çok belirginleştiği bir anlatıya dönüşümünün kapıda olduğuna işaret eder. Nitekim sonrasında gelen Bir Zamanlar Anadolu’da filmi -ki yazımın isminin buradan arak olduğunu anlarsınız- Nuri’nin filmleri arasında olay örgüsüne en bağlı filmdir. Film vahşice işlenmiş bir cinayetin Anadolu’yu mekan almış otopsisidir adeta. Filmin en can alıcı tarafı ise şüphesiz taşra halkının kayıtsızlığını ve durağanlığını izleyenin gözüne sokmadan anlatmasıdır. Karakterlerin alt metnin de oldukça dolu olduğu bu film şüphesiz Nuri’nin filmografisi açısından bir kilometre taşıdır.

Gelgelim o “büyük” filme o ülkemizin gururu filme. Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu filmiyle bize müthiş bir kıyak yaparak en son Yılmaz Güneyin-ki Nuri’de kendisini idol olarak alır ve filmlerinde Güneye göndermelerde bulunur- Yol filmi ile ülkemize kazandırdığı sinema dalında alınabilecek en prestijli ödül Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödülü ülkemize kazandırmıştır. Kış Uykusu Nuri’nin o döneme kadar çekilmiş tüm filmlerinin bir toplamı olup aynı zamanda içerisinde yaşamış olduğumuz toplumun en büyük çatışmalarından biri olan aydın ve köylü çatışmasının bir antropolojisidir. Babadan yüklü bir mirasa sahip olan ve uzun seneler kent tiyatrolarında rol almış entelektüel ve fakat dış dünyayla hatta ve hatta karısıyla dahi iletişim kuramaya Aydın isimli karaktere odaklanır film.

Hemen hemen her kelimesi ağdalı bir edebiyat eserinden fırlama gibi duran diyalogları ile film; bencilliği, arafta kalmayı, taraf olmayı, imkansızlıkları, iki yüzlülüğü izleyene bir vicdan meselesi olarak sunmayı başarır. Filmi her ne kadar satırlarca övmüş olsam da filmin bir sinema eserinin temel misyonunu kaçırmış olduğunu düşünüyorum. Zira Nuri bu eserde sinemanın sembolizm olanaklarına olabildiğince az başvurmuş-Çehov’a gönderme yaptığı sahneler dışında- ve sanki anlatmak istediğini yapmacık diyaloglar ile anlatıp sinemayı sadece göze hoş gelen mekan ve ışık seçimleri için kullanmıştır. Bu filmin Altın Palmiye almasını son 15 yılda batı da gelişen yalnızlaşma-yabancılaşma ekolü ve doğuyu otantik bulma sevdasına bağlıyorum.

Nitekim son 15 yılda batı festivallerinde ödül kazanmış eserleri incelerseniz bunların çoğunun doğu yapımı olduğunu ve gayet benzer temalar işlediğini göreceksiniz. NBC’nin kış uykusu sonrası filmleri olan Ahlat Ağacı ve Kuru Otlar Üstüne filmleri ise fazladan bir parantez açmaya gerek dahi görmediğim Kış Uykusu filmine yaptığım yorumları tıpa tıp yönelttiğim eserler olmuşlardır. Eğer Nuri bir sinemacı olarak tanımlıyorsa kendini, acilen Cannes’a oynamaktan vazgeçmelidir. Eleştirmenlerce yüksek notlar almak ve çeşitli festivallerden ödül almak sinemacılık değildir. Unutulmamalıdır ki Tarkovsky bir kere bile Altın Palmiye kazanmamıştır.

Çağan Günaydın

Çağan Günaydın

Kullanıcı kendisi hakkında bir açıklama yazmamıştır.

Yorumlar (0)